bugün

entry'ler (36)

sözlük yazarlarının itirafları

yaptıklarımın sorumluluklarını almak istemiyorum. benim yaptıklarımın sorumluluğunu da başkaları alsın ben de yanıma kar kalmış şekilde durayım diyorum. çok iyi bence.

wuthering heights

''beni gözünde bir aşk romanı kahramanı olarak canlandırdı ve benim şovalyelere yaraşır bağlılığımda sınırsız bir hoşgörü bulacağını umdu. beni masal kahramanlarına benzetmekte ve kendiliğinden uydurduğu bu yanlış izlenimlere göre davranmakta öyle diretti ki, kendisine aklı başında bir insan gözüyle bakamıyordum doğrusu.

çılgınca tutkusu ve kendisiyle ilgili düşüncelerimi söylediğimde ne kadar ciddi olduğumu anlamakta gösterdiği yeteneksizlik de artık geçti. kendisini sevmediğimi anlaması için görülmedik bir çaba harcaması gerekti.''

heathcliff

'bunu açıklamam mümkün değil. ama mutlaka sen ve de herkes insanın kendisi dışında da bir varlığının olduğunu ya da olması gerektiğini düşünüyordur. sadece bu bedende hapissem, yaradılışımın anlamı ne olabilir? bu dünyada hangi büyük acıları çektiysem bu acılar heathcliff'in de acıları oldu. o acıların her birini en başından ver müşahede ettim ve hissettim. hayatta en büyük düşüncem odur. her şey yok olsaydı ve bir tek o kalsaydı da ben var olmaya devam ederdim. her şey yerli yerinde olsaydı ve bir tek o yok olsaydı bütün kainat tümüyle bana yabancı bir yer olurdu. kendimi onun bir parçası gibi hissetmezdim. linton'a olan sevgim ormandaki yeşillikler gibidir. kış gelince ağaçlar nasıl değişiyorsa eminim zamanla benim bu sevgimde değişecektir. heatcliff'e olan sevgimse o ormandaki ölümsüz kayalıklar gibidir. kayalıkların görüntüsü pek hoş değildir ama onlarsız olmaz. nelly, ben heathcliff'im. o hep ama hep benim aklımda illa keyif verici bir düşünce olarak değil, nasıl ki ben kendimi düşünmekten hep keyif almıyorsam. ama o sanki benmişim gibi hep aklımda. onun için bizim ayrılacağımızdan bahsetme bir daha. bu olabilecek bir şey değil.''

cathy

gibi acı satırlara sahip kitap...

fakat o ''nelly, i am heathcliff!'' cümlesini bir türlü aşamadım.

o kadar tanıdık ki...

onun acısının senin acın, onun düşüncelerinin senin düşüncen, onun hislerinin senin hislerin olduğu; onun yerine düşünüp, onun yerine üzüldüğün, onun yerine acı çekip, sadece o mutluysa mutlu olduğun ve yavaş yavaş, farkında olmadan kendi ellerinle yarattığın 'o', içinde öyle bir hale geliyor ki, 'sen'i kaybediyorsun.

o geriye dönüp kendini aradığında, aradığın şeyin neye benzediğini dahi hatırlayacak kadar 'o'na dönüştüğünü farkettiğin o an var ya. hani kendine hiç bu kadar yabancı, bu kadar unutulmuş, uzak kaldığını farketmediğin, o ciddi şekilde kanadığın o an var ya, bana hep bi birhan keskin dizesiniz hatırlatır.

"seni şimdi bir yabancı gibi karşıma alıp,

sanki senden bahsetmiyormuş gibi,

sanki benden bahsetmiyormuşum gibi,

hatta bir aşktan bahsetmiyormuşum gibi,

fırtınayı ve huzuru anlatacağım sana"

anın görüntüsü

görsel

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

Kaplumbağaların da hayatları boka sarar bazen. sevin biraz ama, ilk önce kendinizi ama yine de herkes kırıldı. işte sonra hepimiz ağladık ama her şey devam etti ama yine de börek'te kahvaltı çok güzel ama yine de çöpe gitmese bazı şeyler. Bitkiler de bizimle olsa.

kitap alıntıları

''Sekiz dakika boyunca, güneş sönmemiş gibi yaşayacak olan insanları düşündün.

Her anın, o son sekiz dakikaya dahil olabileceği olasılığını fark ettin.

En önemlisi, düşüncenin davranışa dönüşme süresinin de en az sekiz dakika olabileceğini hayal ettin.

Aradaki sekiz dakikayı, doğanın bir parçası olarak gördün.

Sevgilisini sevmekten vazgeçmiş insanın, ancak sekiz dakika sonra bunu açıklayabilmesini olgunlukla karşıladın.

Sekiz dakika boyunca sevildiğini düşünmeye devam eden insanın gerçekle çarpışınca kırılan hayaline acımadın.

Çünkü gözlemleyebildiğin her davranışın geçmişteki bir düşüncenin eseri olduğunu anlamıştın.

Tanığı olduğun ve insanlar tarafından temeli atılmış olan dünya her şeyiyle geçmişe aitti.''

Azil - Hakan Günday

olafur arnalds

https://www.youtube.com/watch?v=VC6IoruvRSs

bir klip, insanı bu kadar yokedebilir mi?
viskiyi eşantiyon coca cola bardağında içtiğim günler çok üzgün oluyorum.
üzerimde pijamalarım, sefil bir halde bilgisayar başında ağladığım geceler var.
dolapta bulduğum tek bira ile sarhoş olmuşluğum var.
hiç bir şeyi unutmuyorum.
hiç bir şeyi atmıyorum.
çok gezip hiç eğlenmiyorum.
çok konuşup hiç dinlemiyorum.
bazen çok düşünüyorum.
düşündükçe dolapta duran 1 birayla sarhoş oluyorum.
noktalamaları değişik, eş anlamlı cümleler duyuyorum.
ben bazen çok ağlıyorum.
sonra umursamıyorum.
bakıyorum her yer duvara dönüşüyor, ben sadece bakıyorum.
kızmıyorum.
sıkıldıkça düşünüyor, düşündükçe içiyorum, içtikçe konuşuyor, konuştukça dinlemiyorum.
cümleleri duymuyorum.
konuşmuyorum.
susuyorum.
müziğin sesini açık bırakıp gidiyorum.
hepimiz bir şeyleri değiştirmek için gideriz, biliyorum.

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

''o an çok mantikli geldi'', çok geçerli bi açıklama bence.

şeytan

Kıpkırmızı, boynuzları var, ayakları keçi ayağı falan...

isyan etmekte haklı sanki, bilemiyorum.

ben bu yazıyı sana yazdım

dün trafikteyken acı acı bağıran bir ambulans, arabanın yanından geçmek için dakikalarca bekledi. yol vermek yerine, önüne düşüp hızla geçmeye çalıştın.
dün, hızla arabanın arkasında beliren bir itfaiye aracı hiç durmadan sirenlerini çaldı. yol vermek yerine arada bir kornaya basmak suretiyle, saçma sapan hareketler yaptın yine trafikte. itfaiye aracının hızını kestin.
dün bir kadının çantası çalındı gözünün önünde. hırsız yanından koştu gitti de bırak arkasından koşmayı, önünü kesmeyi; iyice duvara yaslandın ki sana çarpmasın.
dün bir kızı tekme tokat dövdü bir adam sokak ortasında. film izler gibi baktın da, ''ne yapıyorsun lan sen!?'' diyemedin.
dün senden oy almak için vaatlerde bulunan, hizmetçin olacağına dair yeminler eden adamlara bugün hizmet eder oldun, ses edemez oldun, hizmet beklediğini unuttun.
bugün baban evde kalp krizi geçirdi. dakikalarca sürdü ambulansın gelmesi. dakikalarca baban gözünün önünde can çekişti ve sen bişey yapamadın. nihayet yetişti ambulans ve sağlıkçılar, ama babana koşmalarını engelleyip ''nerde kaldınız'' diye bağırdın!
bugün çatında bir yangın çıktı. onlarca dakika bekledin itfaiye gelsin diye ama, hıyarın birinin yol vermediğini düşünmek yerine, itfaiyeciyi suçladın!
bugün eşinin çantasını kaptı kaçtı puştun biri. eşin çantasını bırakmak istemedi. çevresi de o kadar kalabalıktı halbüse, kimse ona yardım etmedi. eşin feci şekilde yaralandı!
bugün tekme tokat dövdü seni sokakta eski kocan/yeni sevgilin. herkes izledi seni de, kimse ''n'yapıyosun sen lan!?' diye ayırmadı sizi. almadı kimse seni onun elinden.
bugün, hizmetkarı olduğun sistemin içinden, olanca sağlıksız beslenmene, stresli iş ortamına (tabiii iş bulabildiysen şanslı olanlardansın) ve yoğun trafiğe rağmen evine ulaşmayı başardın.
emeğinin karşılığını alamadın ama; karnım doyuyor çok şükür diye düşündün.
yanından bir ambulans geçti, acaba kimin yakınıydı. yazık..
bir itfaiye. eyvah kim bilir neresi yandı diye düşündün. yazık...
bir kadının çantası çalındı. çok şükür seninkine dokunmadılar....
ve bir kadın tekme tokat dövüldü sokakta. çok şükür senin kocana...
yarın. bir suçlu arayacaksan şayet, yine saldır etrafına *
ama ben senin kim olduğunu biliyor ve tiksiniyorum senden!

yazık!

ben bu yazıyı sana yazdım

mühim olan beylik laflar değil, hadi iki ağaç olalım. ben seçtim benimkini olmadı yazı tura atarız. bir ki 3 çıktık yola; kaybolduk çünkü griye en çok yeşil yakışır. sen korkardın en çok yenilebiliyormuş aslında. bir baktım köstekli saat ama yine de geç kaldım. uyandım her taraf kibir bi baktım kişiliksiz portreler. size de günaydın oo risoriuslar da buradaymış. asosyalleri tercih ederken birileri çıkar ''e baba naber yaaaağ?'' neyse biz de büyüyünce biraz düzene alıştık. belki bize de tasma takar gezdirirler o zamana ölmüş oluruz. kıymeti kalmadı hiçbir şeyin derken yaşlanıyorum elimde 10 numara şiş. düşünsel derinliği çok yüksek bir çağda doğduk ''abi o caps'i gördün mü'' bunu da 'bura'ya yazdık merhabalar tutarsızlık. sonra yine o reklamlar ''haydi daha çok yok olun''. biz bu yarışlardan uzak iki ağaç olalım.

a torinoi lo

tükenişin başladığı, kuyunun kuruduğu, atın artık intihar etmek için yemek yemediği, böceklerin ötmeyi bıraktığı günün akşamı, kandili son kez söndürürler; bir daha yanmayacağını bilmeden. ardından bir süre karanlık. derken son bir ışık; masaya oturmuş kızı ve babasını aydınlattı. babası taş kesilmiş patatesi yemeye çalışırken, yemeyi çoktan bırakmış kızına şöyle dedi;

"ye, yemeliyiz!"

işte bu muhteşem yapıtla ilgili ne zaman bir şeyler söylemek istesem duruyor: bu kelimeler uygun değil diyerek; başka kelimeler, farklı cümlelere anlatmayı denemek istiyorum ama olmuyor...

bela taar...

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

ya gece gece...

edit: cümlenin devamının sinirlerimi bozuyorlar olması lazımdı. ama sinirlerimi de bozmadıkları için yarım kaldı.

edit2: biri sinirlerimi bozsa.

edit3 : neyse.

edit4 : gideyim de az ötede kendi sinirlerimi bozayım ben.

kedi

odam terasa baktığı için eve rahatça girip çıkabilen bir kedim var. dün gece 4 de miyavlayarak kaldırdı beni, aaa dedim dışarıda kalmış salak, hemen açtım kapıyı. fakat ağzında kendisiyle beraber gelen kocaman bir fareyi görünce engel olmaya çalıştım ama olmadı... bir sonraki senaryo: bıraktığı fareyi yakalayamaması, kaybettiğini anlayınca da hiç bir şey olmamış gibi direkt uyuması falan.. kızdım. çünkü bunlar kızmam gereken şeylerdi. çünkü son zamanlarda sürekli yapıyor bunu?

biraz önce googledan kedilerin neden sahiplerine av getirdiklerini falan araştırdım. okuduğum şeyler canımı yaktı... en son ne zaman bu kadar üzüldüğümü hatırlamıyorum.

meğersem ben hiç avlanmıyormuşum. fare ve kuş yemeyi bilmiyormuşum. o da bunu görüp üzülüyomuş, o yüzden bana farelerin nasıl yendiğini göstermesi lazımmış. çünkü kısırlaştırılmış dişi kediler kendi yavruları olmadığı için, sahiplerine sergilermiş bu davranışı. getirdiği fare'nin canlı olması da onul nasıl yakalayacağını izleyip öğrenmem içinmiş(öğretemedi). eğer beni av ile ödüllendirdiğinde kızarsam, hayrete kapılırmış, anlayamazmış niye böyle yaptığımı. bunları düşünen de 2 yaşında, son derece salak, şişko bir kedi ^^

Edit: görsel

anın görüntüsü

görsel

sürekli neşeli olmanın ne derece yorucu olduğunu tahmin edemezsiniz. neşeli olmak zorunda değilsin derseniz de yanılıyorsunuz.

insanların "ne oldu niye suskunsun" soruları iki kat daha yoruyor neşeli olmaktan.

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

mutfağa gidip küçük parmağımı kestim. akan kanları kahveme şeker yapıp salona geçerken yerde duran benzin bidonuna bir tekme attım. dış kapıyı kaparken yanan çakmağı benzinin üzerine atıp evimi yaktım. sokakta, karların üstünde elimde kahvem ve yanmamış bir sigara ile evime baktım, evimin ateşinden sigaramı yakıp anılarımın yanışını izledim. küller uçarken, ben markete girip ''bir winston box alabilir miyim? evimi yaktım, sonra ödesem olur mu?'' dedim. caddeden aşağı 15 kilometre yürüdüm. parmağım aklıma geldi, baktım ki kanımın son damlasına kadar akıtmışım. ihtiyacım yok ona diyip yürümeye devam ettim. elimdeki kupayı kırdım. sigaramı söndürdüm. otobüs bekledim. gelmedi. küçük parmağıma baktım. yoktu. uyandım. mutfağa gittim. bir kahve yaptım. evimi yakamadım. bu amına koyduğum evini yakamadım. dediklerimin hiç birini yapamadım. sözlerimi tutamadım. karşımdaki boş koltuğu dolduramadım. dolacağına kendimi inandıramadım. bu sefer yalan söyleyemedim.

zaman makinasını bulunca ilk gidilecek zaman

2014. Gider ve eski sevgilimden ayrılırım.

ben ilerde zaman makinesini bulmuşum, sen kim köpek?

yazarların şu an dinlediği şarkılar

https://www.youtube.com/watch?v=zXhLFb34nz4

sözlük yazarlarının ruh halleri

her şey anlamını yitirdiğinde, tutarlılık adına, televizyonda yayımlanan la liga ve bundesliga maçları da anlamını yitiriyor.

allah ın insana kendi ruhundan üflemesi

sıra bana gelince pffffffffff falan yaptı heralde. bu tükenmişliğin başka açıklaması olamaz.

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

sabah 06.04'te beni uyandıran dost, arkadaş, aile bireyi, 'çok tanımıyorum ya sadece merhaba merhaba' kategorisindeki insan, 'tanımıyorum ama görsem bilirim' cümlesinde bahsedilen insan vs. olursa; tüm gün boyunca ona minnet duygusu besleyeceğim. arkadaşlar lütfen.